Bende her genç gazeteci gibi çok idealist bir başlangıç yapsam da Ankara'daydım ne yazık ki. "Ne kadar idealist olabilirim ki Ankara'da?" sorusunu mesleğe başladıktan bir sene sonra soracaktım kendi kendime. Bunu biliyordum, her şey hep güzel gitmeyecekti, çıkacaktı mutlaka bir problem. Hayat dediğin ne zaman sürpriz yapmadı ki? Cennet, cehennemle birlikte var olmuştu ne de olsa...
Ben 2008 yılında Show TV'de stajımı yapmaya başladığım anda şekillendirecektim geleceğimi. Hayatta gerçekten "Tüh"lü geçmiş zaman' da varmış. Bir gün bir muhabir, Özgür Akbaş, çekti biz stajyerleri bir kenara, ne bilip bilmediğimizi sordu. Gündemin en cafcaflı zamanları, AKP bir dönemeçte, kapatılsa mı, kapatılmasa mı?, ERGENEKON patlak vermiş, göz altılar peşpeşe... Kene bir yandan tehdit unsuru olarak hayatımıza girmiş... Show tv stajımdan birçok şey öğrendim ama en önemlileri;
her şeyden önce "ASLA TARAF OLMAYACAKSIN"
1. gündeme asla 'fransız' kalmayacaksın, bir haberi yazarken mutlaka bununla alaklı arşivleri taraman gerek, bu sadece kasetleri karıştırmakla olmuyor elbette, kendi hafızanı da yoklayacaksın, şimdiki olayla belki 5 yıl önce yaşanan bir başka olay arasında bağlantı olabilir, bunu asla gözardı etmeyeceksin. Güçlü bir gibi hafızan olacak yani... Başka yolu yok!
2. her ne yapacaksan, hızlı yapacaksın! TV haberciliği gazete gibi değil. Bir tez orata attın diyelim, bunu bir kaynağa dayandırman, yer ile ilişkilendirmen ve görüntüyle olayı senkronize edip ve insanların anlayabileceği şekilde haberi hazırlaman gerekiyor. Tüm bunları yaparken rakiplerini asla unutmayacak, haberi ilk olarak senin kanalının vermesini sağlayacaksın. Herkesin verdiği bir haberi en son senin vermen hiçbir işe yaramayacak, aksine bu durum sert bir azar işitmene sebep olabilecektir. Hadi diyelim ki oldu da gözden kaçırdın bu haberi, aynı haberi diğer yayınların verdiğinden daha ayrıntılı bir biçimde vermek için tüm şartları zorlaman gerek.
3. Sinirlerine hakim olacaksın! Medya sektörü acımasız bir sektör, çünkü genellikle meslekten bi haber olan adamları müdür ya da genel müdür diye başına geçirirler, birilerine yalakalanmadan, pohpohlamadan asla bir adım öteye gidemezsin. Gelip sana azar çekenler olacaktır, üzerine gelenler olacaktır; soğuk kanlılığını korumak sana mesleğinin geri kalan günleri için umut verebilir. Ben ilk gözyaşımı döktüğüm zaman anlamalıydım... Bu sektör insan harcıyor, ister istemez harcatıyordu. Anladığım çok geç olmadı, dergiye yöneldim.
Ama hiçbir şey mükemmel değildi. Dergi tecrübem de baya sulu gözlü oldu. Her ağladığım da güçlendim ama, yine de bana olumsuzlukları oldu diyemem. Yanlış adımlar atmak bazen müthiş tecrübeler kazanmanı sağlayabiliyor. Ben en çok tiyatroya ya da sinemaya gittiğim zaman kendimi gazeteci gibi hissettim. Yoksa hayatıma çokçokçok faydaları dokunmuş değil mesleğimin. Olsun isterdim, çok şanslı olayım, bir anda birnlerce kişi beni tanısın ve bir sürü ödül alayım derdinde değildim, pis bir hırsım olmadı, belki bu eksikti ben de. "Hırs". sadece mesleğimi layığıyla yapmak istedim ben, tek hırsım buydu hayatta. Bir ünlü geliyor, onunla röportaj yapmalıydım, yapacaktım. Yaptım da. Belki de tüm bunları yaparken bir de "iyi gidiyorsun ya" demelerini istedim. Onay almak Türk insanının kodlarına işlenmiş bir gen türüdür.
İyi ya da kötü deneyimlerim oldu, bir röportajımda baya çuvallarken, bir diğerinde kendime baya hayret etmişimdir, bu nereden geldi aklıma ya, diye.Yazı konusunda da aynı şekilde, bazen gerçekten isteyerek yazarken, bir başka yazımda zorlama yazdığım o kadar belliydi ki, bunun farkına yalnız ben değil patronum da varıyordu. Ama bana asla güvenmedi. Ben habire bana güvenmesini bekledim. Ama sonra yoluma bakmaya karar verdim.
Çünkü iş hayatı demek, yazı yazmanın "y"sinden anlamayan insancıkların, insanlar üzerinde iktidar kurma mücadelesinden ibaretti.
Ben asla olmayacağım, ben asla yazı yazdım demeyeceğim, kimseye kendimi onaylatma çabası içine girmeyeceğim. Durup düşünür, gerçekten bu işi bilenlerden gerekli (olumlu /olumsuz) eleştirileri alıp yoluma devam edeceğim. Ve en güzel şey okumak, hem kitap okumak, hem de gerçekten bu işi bilenlerin neler yazdığını okumak. En güzel ders kitabı bloggerler, köşe yazıları, vsvs...
Ne yaparsan yap, n'olur, fark yarat! Çünkü mesleğin bunu gerektirir. Herkesin sorduğu gibi sormak zorunda değilsin. Özgün ol Ceren! kendin ol!
neticede hepimizin aklında tek bir cümle var; "Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu"
C.T.
Yorumlar
Yorum Gönder