Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İyi misiniz? İyi olmayınız!

Annem, bana hep iyi bir insan olmamı öğütledi: “Aman kızım, iyi bir insan ol”, “Aman kızım, sana taş atana sen ekmek at”, aman kızım, aman kızım’la başlayan cümleler silsilesi... İyi huylu olmam, insanlar hakkında hiçbir zaman ‘kötü’ düşünmemem için sık sık uyarıldım. ‘İyi’ bir kız çocuğu olarak yetiştirildim. Olması gerektiği gibiydi her şey aslında, her anne bunları öğütler. Lakin insanlar hakkında ‘kötü düşünme’ dediğinde kötü insanların varlığından bahsetmedi annem. ‘Senin iyi niyetini suiistimal edenler de olacaktır, gerektiğinde kendini korumayı bil’ demedi. Her ne yaşta olursa olsun insanlar acımasızdır. Senin onlara verdiğin önemi sana vermeyebilirler, seninle dalga geçip kalbini kırarlar, demedi hiç kimse. Böylece ufacık bir lafla köşesine çekilip saatlerce ağlayan bir kız çocuğu çıkmıştı ortaya. Kendini ifade edemeyen, tepkisini ancak bu şekilde gösteren, hep kendini hırpalayan... O günden sonra yapılan haksızlıklar karşısında susmayı tercih ettim hep. “İyi” bir i

Şu büyümek, ağır çekim bir intihar değil miydi?

Bir sene daha geçti gitti baksana. Hayatının bir parçasını daha çaldılar, sen hiçbir şey yapamadın, yapamazdın. Geriye dönüş yok öyle, sadece ‘Geleceğe Dönüş’ var, o da film zaten. Neyse konumuz gelecek değil geçmiş. Konumuz, artık gördüğün her küçük çocuğun senden daha ilgi çekici olması, o küçük veledin -ah canım başına neler gelecek senin - sana ‘abla’ veyahut ‘teyze’ başta olmak suretiyle taktığı klişe isimlerle seslenmesi...  Aile tarafından atılan ‘sorumluluk’ nutukları – örn; evi otel gibi kullanamazsın - , her orta yaş üzeri toplantılarda bitmeyen ‘eee ne zaman evlendiriyoruz seni’ muhabbeti… Hepsine şöyle cici cici bakıp ‘ inş cnm yaa’ demek istiyorum lakin bunu demekle bitmiyor. Bak gitti işte özgürlük. Hani büyüyünce özgürdük! ‘Özgürlük’ nedir bilmezken ben çok mutluydum. Büyüyüp ‘özgürlüğümüzü istiyoruz’ diyenlere gülümserdim öncelerde, gülünce başıma bi iş gelecekti elbette. Aklıselim bir şekilde düşününce çaktım köfteyi; büyüyene kadarmış ‘özgürlük’ . Re

An’da Kal!

Mesela şirin bir kafe'desiniz. Daha doğrusu kafe'den içeri giriyorsun. Şimdi benimle hayal et ve an’da kal sevgili okuyucu. Kafasına göre bir an yaşama hasretiyle yanıp tutuşanlar, var mısınız yolculuğa? Hadi bakalım… Kafe eski püskü ama şirin mi şirin, sanki Fransa’nın arka sokaklarında kıyıda köşede kalmış bir kitapkafe. İçeri girdiğinde kapının sesiyle irkiliyor insanlar. Çok fazla değil, 3-5 kişi var sadece. Canın kahve çekmiş, biraz kitap biraz keyif, tek derdin. Biraz da seviyorsun gözlemlemeyi etrafı, insanları...  Geldiğin saat, bu amaç için oldukça saçma ama ‘idare eder’ diye düşünüp kendine bir köşe beğeniyorsun. Eski püskü bir sedir dikkatini çekiyor, üzerinde biraz kedi tüyü var, tiksinmezsin nasılsa gidip oturursun. O anda bir kedi olmayı hayal ettiğini biliyorum, zaten hava buğulu biraz yağdı yağacak. Sanki üzerinde bir ağırlık var, uyanmak için geldin ama vücudun devrilme hevesi içinde. Kıvrılıp yatman insanların seni deli sanmasına yol açabileceği