Annem, bana hep iyi bir insan olmamı öğütledi: “Aman kızım, iyi
bir insan ol”, “Aman kızım, sana taş atana sen ekmek at”, aman kızım, aman
kızım’la başlayan cümleler silsilesi... İyi huylu olmam, insanlar hakkında
hiçbir zaman ‘kötü’ düşünmemem için sık sık uyarıldım. ‘İyi’ bir kız çocuğu
olarak yetiştirildim. Olması gerektiği gibiydi her şey aslında, her anne
bunları öğütler. Lakin insanlar hakkında ‘kötü düşünme’ dediğinde kötü insanların varlığından bahsetmedi
annem. ‘Senin iyi niyetini suiistimal edenler de olacaktır, gerektiğinde
kendini korumayı bil’ demedi.
Her ne yaşta olursa olsun insanlar acımasızdır. Senin onlara
verdiğin önemi sana vermeyebilirler, seninle dalga geçip kalbini kırarlar,
demedi hiç kimse. Böylece ufacık bir lafla köşesine çekilip saatlerce ağlayan
bir kız çocuğu çıkmıştı ortaya. Kendini ifade edemeyen, tepkisini ancak bu
şekilde gösteren, hep kendini hırpalayan... O günden sonra yapılan haksızlıklar
karşısında susmayı tercih ettim hep. “İyi”
bir insan olmam gerektiği öğütlenmişti bana çünkü.
Hiçbir zaman çok çalışkan bir öğrenci olmadım, büyük
başarılarım ya da büyük hırslarım da olmadı benim. Tek derdim biraz mutlu olmaktı. Karşıma çıkan her
insanla anlaşmışım, kimseyle saç baş kavga etmemiş her şey bir yana hakkımı
savunmak bile gelmemiş aklıma. Bulunduğu yere göre renk değiştiren bukalemun
gibi; renkten renge girerken en sevdiğim renk neydi, bilememişim. Bana ‘uyumlu’ olmam öğütlenmişti çünkü!
Yıllar geçti suskunluğum büyüdü ben küçüldüm, sustukça
insanları gözlemledim. Gözlemledikçe kendime kızdım, kendimi sorguladım durdum.
Kimdi iyi ya da kötü olan, nasıl fark edilirdi? Hayat zaten yeterince kötü
değil miydi? Yoksa neden o ölümler, tecavüzler, katliamlar, zülumlar… Kötü
patronlar, iki yüzlü insanlar, sevgiyle büyütülmemiş adamlar, hırslı kadınlar…
25 yaşıma geldiğimde dank etti her şey. Aldığım darbeler iyi
insan olmanın mükafatı değildi elbet. Belki de bu yüzden kendimi ifade edecek
cümleler kuramadım uzun bir süre. Bazen kayboldum, kendimi aramak uğruna. Sonunda
yarım kaldım. Hiçbir zaman ‘tam’ olmadı hayatım,
olmayacak da… Hiç sevmediğim ama yaşamak zorunda olduğum bir şehirdeyim. İş
hayatında patrondan, aşk hayatında adamdan yana yüzüm bir türlü gülmedi. Bu da
bir tür yüzleşme yazısı sanırım. Çünkü ‘kendimce’ yarım kalan hayatımı, yazarak
tamamlayabilirdim.
Şimdi, bu kız ‘iyi’ mi yani?, diyen olursa söyleyeyim: Hala iyiyim(!) Ama… Kötü olmayı da
öğrendim. Hala iyiyim (!) Uyumlu
insan olmak istemiyorum artık. Beni dinlemeyeni, ben dinler’miş’ gibi
yapıyorum. Hala iyiyim (!) Konuşmama
izin vermeyene yokmuş gibi davranıyorum. Hala
iyiyim(!) Fazlalıkları çok daha çabuk çıkarıyorum hayatımdan…
Demem o ki; ben size olmayın demiyorum, siz hobi olarak yine iyi olun
ama ‘iyi’ olmayın!
*Kafasına göre dergisinde yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder